Cinsel eğitim nedir?
Bu soruyu en çok anne-babalar sorar. Bu sorun üzerine ilk olarak kuzey ülkeleri eğilmiştir. Avrupa’da ve özellikle gelişme düzeyi az çok bizimkine yakın ülkelerde ise cinsel eğitim sorunu ancak pek yakın geçmişte ele alınmıştır. Binlerce yıl bir çeşit tabu olarak görülen cinsel eğitim sorunu bugün yavaş yavaş kendini saran korkulardan, ön yargılardan sıyrılabilmektedir.
Bu konudaki düşünceler hemen hemen her yerde büyük bir karışıklık gösterir. Her şeyden önce bu nazik ve çok önemli eğitimi kimin vereceği sorusu gelir. Ayrıca bu tür bir eğitime ne zaman başlanılacağında da henüz bir ortak karara varılmış değildir. Hatta daha ileri giderek şu da söylenebilir: Cinsel eğitim deyimiyle ne anlaşıldığı bile henüz açıklığa kavuşmamıştır. Çoğu zaman bu deyimle insandaki cinsel işleve bağlı anatomik ve fizyolojik bilgilerin tümü anlatılmak istenmektedir.
Bu bilgilerin verilmesiyle en çok zührevî hastalıklar, cinsel sapıklıklar ve cinsel ilişkinin bir alış veriş konusu yapılması önlenebilir. Tabii bu bile çok yararlı bir sonuçtur ama, yeterli değildir. Çünkü burada eğitim değil, sadece bilgi vermek söz konusudur. Eğitim daha derin, daha çok yönlü bir şey olmalıdır. Cinsel eylemlerin çeşidi, amacı ve ilk dürtüleri konusunda bilgi veren bir eğitme cinsel eğitim adı verilebilir. Bu açıdan alınırsa cinsel eğitim doğumla başlar. Çocuğun ruh-sal-fiziksel gelişmesindeki çeşitli aşamalara bir bakıma cinsel aşamalar bile denebilir.
Ergenlik, üreme organlarının oldukça gelişmiş bir durum alması, bunlarla ilgili hormonların gelişmesi, bunun sonucunda birtakım dürtülerin ortaya çıkması nedenleriyle bir çeşit dönüm noktasını, bir olgunlaşma düzeyini göstermektedir. Ergenlik, çok önemli bir değişiklik olmakla birlikte bu görüşe göre cinsel duyguların gelişmesinde bir başlangıç dönemi değildir.
Cinsiyetin gelişmesi çocukta izlenmesi gereken bir konudur. Çocuğun cinsel gelişmesi boyunca bazı temel evreler vardır. Bu evreler cinsel eğitim yönünden, önemlidir.
Psikanalistler birinci evreye «ağız evresi» demektedirler. Bebek ağız mukozasının uyarılmasından bir tad duyar. Bu olgu, süt emmediği zaman parmağını, yakasını, kurdelesini emmek istemesinden, kendisine verilen emziği emmesinden kolayca anlaşılabilir.
Bu ilk evre bebek on iki- on sekiz aylık olunca biter, ikinci evre «anal dönem» dir (anal, anus yani makad sözünden gelir). Artık bebek anus mukozasının uyarılmasında ve kendi vücuduyla dıs çevre arasında bir sınır olan kakasında yeni bir tad alma kaynağı bulmuştur. İzin verilirse bu dönemde hep kakasıyla ilgilenir, elini sürer, ağzına götürüp, yüzüne bulaştırır. Anne bu dönemde yavaş yavaş ve çoğu zaman yorgunluklar pahasına çocuğuna kendini temiz tutmayı öğretir. Temizlik, çocuğun yüklendiği ilk görev, katlandığı ilk fedakârlıktır. Bu nedenle de, ahlâk duygusunun başlangıcı sayılabilir.
Şu halde bu dönemde cinsel eğitim, yumuşaklıkla, konuyu fazla büyütmeden çocuğu hırpalamadan bu ilk ödevlere alıştırmaktan başka bir şey değildir. Doğrudan doğruya annenin görevi olan bu eğitimle ilgili uygulamalar yerine getirilmez ya da getirilemezse, çocuğun ruhsal gelişiminde önemli etkileri görülebilmektedir.
Kendi vücudunu uyarma yoluyla tad arama isteği bu dönemden sonra üreme organlarına doğru kayar. Çocuk bunların varlığını, böyle bir şeye sahip olduğunu bu üçüncü dönemde fark eder. Bu fark ediş onun için bir yeniliktir. Bu döneme «çocukluk otoerotizmi» denilir. Erkek olsun, kız olsun iki üç yaşındaki çocuklarda mastürbasyon, yani kendi kendine cinsel tad verme, çok doğal, hiç yadırganmaması, ürkülmemesi gereken bir olaydır.
Anormal olmayan fizyolojik davranışın çocuk daha iki üç yaşındayken engellenmesi, ergin yaşta ortaya çıkabilecek birçok anormalliğe yol açabilir. Nitekim daha önceki dönemde annenin herhangi bir yanlış davranışı, örneğin çocuğu vaktinden önce oturağa zorlaması, ileride tedavisi güç, hatta olanaksız kabızlığa götürebilir ve sağlığını etkileyebilir.
Dördüncü dönem, çocuğun psikoseksüel gelişmesinde pek önemli bir yer tutar.
«ödipus kompleksi dönemi» denilen bu evrede, erkek çocuk için annesine duyduğu sevgi ve bağlılık babaya ve babalık simgesine karşı çıkar (kız çocukta durum bunurı tersidir). Altı yaşında normal bir çocuk bu önemli dönemi cışmış olmalıdır. Artık kendini babasına (kız ise annesine) benzetme, kendini onun yerine koyma eğilimi başlar.
Babayı böyle tapınılacak bir örnek olarak görme evresinin de bitmesiyle çocuk dış dünyaya açılır. Artık organsal, hormonsal ve cinsel bakımdan olgunlaşır; öyle ki fiziksel gelişmesiyle ruhsal gelişmesi birbirine paralel gider ve böylece ergenlik çağına varır. Bütün evreler normal olarak geçiştirilmişse, «ergin» tipte cinsel eylemlere, yani karşı cinse dönük cinsel eylemlere, doğa yasalarına uygun insan türünü sürdürecek eylemlere hazırlanma başlar.
Bütün bunlar göz önüne alınınca cinsel_ eğitimin yalnızca maddesel bir bilgi verme olmadığı kolayca anlaşılmaktadır. Bu arada ünlü bir pedagogun, kendisine bir yaşındaki çocuğunun cinsel eğitimine ne zaman başlaması gerektiğini soran bir anneye verdiği cevabı hatırlamak yerinde olur: «Hemen eve koşunuz ve derhal başlayınız; zaten koca bir yıl gecikmişsiniz.»
Cinsel eğitim (2)
Bir önceki bölümde geniş anlamıyla cinsel eğitimden ve anne ve babanın, özellikle annenin, çocuğa cinsiyetinin gelişmesi boyunca birbirbirini izleyen çeşitli evrelerde verecekleri yön, sağlayacakları destekten söz edilmişti. Şimdi sıra cinsel derse, yani çocuğun cinsiyetle ilgili olarak sık sık sorduğu çeşitli soruların ne zaman ve nasıl cevaplandırılacağına gelmektedir.
Bu soruların karşılığının öğretmenler, konferansçılar, bu alanda uzmanlaşmış kişiler tarafından mı yoksa anne ve baba tarafından mı verilmesi gerektiği yolunda tartışmalar vardır. Bununla birlikte çoğunluk ailenin bu iş için en uygun ortam olduğu düşüncesindedir. Çünkü çocuğun soruları daha okul çağından önce, hem de çok önce başlar. Bu dönemde karşısında bulduğu kimseler de öğretmenleri değil, annesi, babası ve öteki yakınlarıdır. O-kul öncesinden kendilerine bu konuda doğru bilgi verilmezse, çocuklar okula arkadaşlardan edinilmiş bir takım yanlış bilgilerle yahut daha kötüsü, bir çeşit çekinme, bir çeşit utanma duygusuyla gitmektedirler. Bu çekinmeye, utanmaya o-kul öncesi dönemde evlerinde bu konularda hiç bir cevap alamamış olmaları, bu konuların kendilerine bir tabu gibi tanıtılmış olması yol açmaktadır.
Çocukların soru sorma yaşı denilen dönem aşağı yukarı üç dört yaşında başlar. Eğitime, çocuklar bunu istemeye yani bu soruları sormaya başladıkları zaman başlanmalıdır. Çocuk aklına herhangi bir yasak düşüncesi gelmediği için merak ettiği her şeyi açıkça sormakta bir sakınca görmez. ilk sorularda azarlanırsa veya anne ve babasının bu sorulara karşılık verirken sıkıldıklarını sezerse bunların yasak sorular olduğu, öğrenme isteğinin kötü bir şey olduğu düşüncesine kapılır; anne baba da çocuklarının güvenini kaybetmiş olurlar.
Çocuklara nasıl cevap vermeli? sorusu, «doğruları söyleyerek» diye karşılanabilir. Üç dört yaşında bir çocuk gebe olan annesinin veya bir başka kadının karnının büyüdüğünü izleyip bundan söz ederse, bebeklerin, annelerinin karnında meydana geldiği, tıpkı sıcak, güvenilir bir yuvada imiş gibi orada, dışarıda tek başlarına dayanacak büyüklüğe gelinceye kadar bekledikleri hiç çekinmeden çocuğa anlatılmalıdır.
Beş yaşlarında bir çocuk genellikle kardeşinin nasıl doğduğunu öğrenmek ister ve annesinin bir kardeş getirmek için birkaç gün evden uzaklaşmasına şaşar. O zaman çocuğa bebeğin annenin karnından çıkabilmek için oldukça dar bir delikten geçmesi gerektiği, bunun için de doktorun ona yardım edeceği anlatılmalıdır. Böyle yapılırsa anne doğum-evinden döndüğünde emzirmeyi anlatmak da kolay olur.
«Bebek daha önce karında besleniyordu; şimdi de tek başına yemek bulamayacağından bir süre yine anne tarafından doyurulması uygundur.» düşüncesi kolayca çocukta yerleştirilebilir. Bu yaşta çocuğun cinsel merakı kardeşinin annenin karnında bulunması ve oradan çıkması sorusundan öteye gitmez.
Ancak altı yaşlarındayken babanın bu işteki rolü zihnini kurcalamaya başlar. Çocuk, kadınların bir bebek doğurmaları için neden evlenmeleri gerektiğini o sıralarda merak etmeye başlar. Ya da «Beni annem dünyaya getirmişse, neden herkes babama benzediğimi söylüyor?» der. Daha önce kendisiyle bu konularda açık ve doğru konuşulmaya alışmışsa, bununla ilgili sorusunu da açıkça soracaktır. Bu soruya da hiç sıkılmadan, içtenlikle karşılık vermek gerekir.
Şehir dışında, bahçeli evlerde yaşayan anne babalar bu görevi daha kolay yerine getirirler; çünkü böyle yerlerde çocuk kedi, köpek ya da inek gibi evcil hayvanların çiftleştiğini, doğurduğunu görebilir. Bunları çocuktan saklamamak gerekir. Çocuk doğal işlevleri bunları görmekle öğrenir ve hiç bir ahlâk ve estetik kuruntuya düşmeden bu işlevleri kabul etmesine böyle örnekler yardım eder.
Çocuk babanın görevini sorunca ona yani yeni bir canlı varlığın doğması için iki küçük şeyin birleşmesi gerektiği, annenin karnındaki yumurtanın baba tarafından döllenmedikçe yeni bir canlı yaratmaya yetmeyeceği anlatılmalıdır. Böylelikle kız ve erkek çocukların vücudundaki değişiklik de «küçük tohumun annenin içine girmesi gerekir» derken açıklanmış olur. Bu nokta açıkça kendisine anlatılırsa,
çocuk kendi yapısını iyice kavrayabilir.
Cinsiyet konusunda ilk bilgilerin erkek çocuğa da anne tarafından verilmesi çok doğaldır. Çünkü üç dört yaşlarında çocuk anlaşma, güven vb. bakımlarından anneye çok yakındır; doğal olarak ona doğru yönelir. Fakat bir sonraki dönemde baba annenin görevini bölüşmelidir. Erkek çocuk 6-8 yaşlarındayken kendini babasıyla bir görmeye başlar ve baba ruh yapısı ve eğitim bakımından elverişliyse, gerçek bir arkadaşlık kurar. Böylelikle birbirlerine düşüncelerini açma olanağını bulurlar.
Gündelik yaşam cinsel eğitimin bir parçasıdır. Anne babanın yukarıda sözü edilen tutumu yalnız ders verir gibi belirli zamanlarda sınırlı kalmamalı, bütün gün öyle olmalıdır. Gündelik yaşamda cinsiyet sorunları bir «yasak» perdesi arkasına a-lınmamalıdır. Ne yazık ki, yüzlerce, hatta binlerce yıl anne babalar bu konuda yanlış davranmışlardır, örneğin anne baba kendileri yıkanırken çok doğal davranarak, hiç bir bayağılığa kaçmadan çocuklarının da yanlarında durmasını sakıncalı bulmamalıdırlar.
Çocukların anne babalarının çıplak vücudunu görmesi heyecanlandırıcı bir şey, büyük bir ayıp olmamalıdır. Böylece çocuk önceden ilerideki bir takım tasalardan, özellikle bazı nevrotik davranışlara yol açabilecek olan cinsel korkudan kurtarılmış olur.
Bir kardeşin doğumu, çocuk için çoğu zaman tatsız psikolojik durumlar yaratır. Bunda anne ve babanın da rolü olur. Anne ve baba çoğu kez, iyi niyetle olmakla birlikte öyle yanlış davranışlarda bulunurlar ki, bunların çocuk üzerinde doğurduğu olumsuz etkilerin giderilmesi gerçekten zor olur. Ancak, ne kadar zor bir sorun olursa olsun bu çok önemli konuda birkaç noktaya değinmek yararlı olabilir.
Merhaba web sitesi yeminle dikkat çekici, twitter da paylaştım
Selamın aleyküm sayfa cidden çok güzel, sosyal medyada paylaştım
Mrb paylaşım süper ötesi ilgi uyandırıcı, linkedinde paylaştım
Slm siteniz süper ötesi mükemmel, saolun
Selam sayfa süper ötesi çok güzel, teşekkürler