Estetik Nedir; Kelime kökü bakımından estetik, sadece duyarlık ve algının incelenmesini akla getirir; bu bir algılama biçimidir. XVIII. yy.ın ikinci yarısından bu yana ise estetik, beğeni yargısı, özellikle güzel karşısındaki beğeni yargısıyla ilgili olan meseleleri ele alır.
Filozoflar için bu kelime, daha teknik olarak, felsefenin bir dalını akla getirir. Ahlâkta “iyi” kavramı, mantıkta “doğru” kavramı neyse, estetikte de “güzel” odur. Ama daha geniş anlamda estetik her türlü güzel bilimi (eğer böyle bir bilim varsa) anlamına gelmekte veya daha da genel olarak, sanat üzerindeki bütün felsefi düşünceleri kapsamaktadır. Günlük dilde ise “estetik” kelimesi, genel ve yanlış bir anlam kazanmıştır: “güzel” ile eş anlamlı olarak kullanılır.
YÖNTEM
Estetik yöntemi çeşitli aşamadan geçmiş, kendine özgü bir öğretisi olmadığı için, yöntemini komşu bilimlerin yönteminden devşirmiştir. .İlkin psikofizik yöntemi benimsenmiş, ortaya fizik bir estetik çıkarılmıştır. Bu, filozofların “yukarıdan” estetiğine karşılık, “aşağıdan” bir estetiktir. Bu akımın ilk temsilcisi olan Fecher (1801-1887) deneysel yöntemleri güzel bilimine uyguladı.
Leipzig laboratuvarında Wundt (1832-1920), Kulpe (1862-1915), daha yeni olarak da Ziehen deneysel bir yöntem görüşünü geliştirdiler. Bu görüş, daha sonra Basch’ın (1863-1944) Einfühlung teorisi ile sonuçlanan psikolojik bir estetik şeklini aldı. Baldwin, genetik yöntemini 1910’da Berlin’de açıkladı. Husserl (1859-1938) ve çömezlerinin fenomonolojik yöntemi Geiger tarafından ortaya kondu.
Psikanalitik yöntemi sanata uygulayan Baudodin, bunu Psychanalyse de l’Art (Sanatın Psikanalizi) 1929 adlı kitabında açıkladı. Sanatın yalnız bireysel şartlara değil, somut toplum şartlarına da bağlı olduğunu söyleyen sosyolojik yöntem ise Durkheim (1858-1917) ve Fransa’daki çömezi Charles Lalo (1877-1954) tarafından işlendi.
DOKTRİNLER
Günümüzdeki anlamıyla “estetik” kelimesini ilk olarak filozof Baumgarten’in Aesthetica (1750-1758) adlı kitabında buluruz. Bununla birlikte Eskiçağdan bu yana “güzel” kavramı, filozofları düşündüren bir konu olmuştur. Homeros için her türlü güzelin kaynağı, tabiattır.
Pythagoras, evren doktrinini iki önermede, özetler: “Varolan her şeyi meydana getiren, sayılardır, uyum çokluğun birliği ve düzensiz olanın düzenlenmesidir.” Eflatun’un estetiği, bir güzel metafiziğidir: Eflatun’a göre, sanat nesneleri, tabiatın basit taklitleri değil, fakat erden idea’sına yakın saydığı güzellik idea’sının dile getirilmesidir. Aristoteles güzeli yararlıya indirger, onun estetiği, bir sanatlar sistemi, sanatı pratiğe götüren bir teknikler doktrinidir.
Plotinos biçimler estetiğinin yerine göz kamaştırıcılığın estetiğini getirdi. Quattrocento’da (XV. yy.) klasisizmin bir öncüsü olarak Alberti, estetik tarihinde önemli bir gelişmeyi belirler. Güzeli, “zarar vermeden bir eksiltme veya ekleme yapamayacağımız şey” diye tanımlayarak yetkin kavramına yaklaşır. Ona göre her sanat, ereğini kendi içinde taşır, sanat bağımsız bir doktrin içinde oluşur. Leibniz’in estetiği ise bütünüyle anlıkçıdır; ona göre yetkinlik, bilgiyi şart koşar. Baumgarten ilk olarak, Leibniz’in felsefesinin içerdiğini ortaya çıkardı.
Leibniz ilk estetikçidir. Kritik der Reinen Vernunft (Salt Aklın Eleştirisi) [1790] adlı kitabında Kant nedenselliğin “güzel” kavramı için bir dayanak olmadığını bu yüzden erekliliğe başvurmamız gerektiğini söyler. Gerçekten de yarar gözetmeyen estetik duygu, duyulardan bağımsız, tümel ve zorunludur. Schiller, Über die Asthetische Erzienhung des Menschen (İnsanın Estetik Eğitimi Üstüne) [1792-1793] adlı eserinde Kant estetiğini bütünler ve “güzel” için şu tanımı verir: “güzel, görünüşteki özgürlüktür” yani, kısaca zihinle uygunluk durumunda olan tabiattır.
Hegel için sanat, insan düşüncesinde biçim kazanan idea’nın duyularla kavranacak nitelikte ortaya konması, cisimleşmesidir. Taine için, dogmacılığın yerini, tarihi yöntem alır. Taine, sanattan söz ederken şöyle yazar: “sanatı natüralist bir gözle ve yöntemli bir biçimde inceleyeceğiz ve bir lirik deyişe değil, bir yasaya ulaşmayı deneyeceğiz”. Guyau, güzel’i “zihin ve iradenin ürünü olduğu ölçüde daha karmaşık ve daha bilinçli olan bir boşluk” olarak değerlendirir.
Schopenhauer için sanat, büyü gibi etki gösteren ve istemi uyutan gerçek bir dönüştür. Guyau’nun ve Rusyin’in görüşleri en önemlilerindendir. Paul Valery, sanatın kaynağını duyuda arar ve güzeli “bir değişimin imkânsızlığı duygusu” olarak tanımlar. Alain doktrini, bir estetikten çok, bir sanatlar sistemi’dir. Alain, rahip Du Bos ve Batteux’nün klasikler-sonrası çizgisindendir. Çağdaş estetik, bir “doktrinler estetiği” olmaya değil, daha çok araştırıcıların ve teknik adamların yürüttüğü bir estetiğe yönelmiş deneysel bir estetiktir.
merhaba arkadaşlar paylaşımınız inan ki mükemmel, teşekkürler
Slm web siteniz vallaha billaha mükemmel, teşekkürler
Selamlar web sitesi yeminle çok iyi, paylaşımların devamını bekliyorum
selam arkadaşlar sayfa harbiden çok iyi, face de paylaştım
Merhaba web sitesi cidden hayran bıraktı, face de paylaştım
selam arkadaşlar siteniz valla hoşuma gitti, sosyal medyada paylaştım