Hipnoz
Psikoterapiye yardımcı bir teknik olan hipnoz hastanın kendi bedeni üzerindeki denetimini artırabilir ve bastırılmış duygularıyla düşüncelerinin açığa çıkmasını kolaylaştırabilir. Bazı riskler içerdiğinden nitelikli ve uzman psikoterapistler tarafından uygulanmalıdır.
Hipnoz yapay bir biçimde oluşturulan ve uykuya benzeyen bir durum olarak tanımlanabilir. Hipnoz sırasında hasta hipnozu uygulayanın istekleri doğrultusunda hareket eder. Gerçekte hipnoz sırasında bir uyku söz konusu değildir; bu bir tür yoğunlaşma halidir. Hipnotize edilen kişinin çevreye ilişkin duyarlılığı uykudaki gibi azalır ama dikkatini bir noktada yoğunlaştırma yeteneği artar. Hipnoz sırasında kaslar hiçbir zaman tam olarak gevşemediğinden hipnotize edilen kişi normal kişiler için çok güç olan yorucu konumlarda uzun süre kalabilir.
Hipnozun Doğuşu
Eski Yunancada uyku anlamına gelen hipnoz çok eski tarihlerden beri bilinmekle birlikte bu sözcük ilk defa 19. yüzyılın ortalarında Manchester’lı hekim James Braid tarafından kullanıldı. Hipnoz, Hippokrates (Hipokrat) tarafından da biliniyor ve “ruhun kapalı gözlerle görebilmesi” biçiminde tanımlanıyordu. 18. yüzyılda Avusturyalı hekim Franz Mesmer bu olaya dikkat çekti ve özel bir törenle yaptığı uygulamasına “mesmerizm” adını verdi. Mesmer, olayın magnetizma ile ilişkili olduğunu düşünüyordu. Fransa’ya yerleşen Mesmer’in hipnoz uygulamaları, oradaki hekimlerin tepkisini çekti. Sonunda Fransa Kralı XVI. Louis, dönemin önde gelen bilim adamlarından kurulu bir komisyonun verdiği rapora da dayanarak bu uygulamanın yaygınlaşmasını engelledi. İngiltere’de mesmerizm yanlısı hekimler benzer biçimde meslektaşlarının tepkisini çekiyordu. Yıllar sonra 1846’da Dr. John Elliotson, bu konuda bir konferans vereceğini duyurunca ünlü tıp dergisi Lancet bu hekimi saygılı bir dille uyardı. İngiliz Tıp Derneği de hipnoz sözcüğünün kullanılmasına ve hangi ad altında olursa olsun hastalara hipnoz uygulanmasına karşı çıkıyordu.
Hipnoz psikiyatri alanında ancak 19. yüzyılda kullanılmaya başladı. Bu dönemde Paris’te Jean Martin Charcot’nun düzenlediği ve Sigmund Freud’un da katıldığı hipnoz oturumları büyük ilgi topluyordu.
Hipnoz kendi başına bir yöntem değil, psikoterapiye yardımcı bir teknik olarak kabul edilmiştir. Uzmanların çoğu psikoterapide hipnozla elde edilen sonuçların hipnoza başvurmadan da sağlanabileceği görüşündedir.
Hipnozun ilkelerini 19. yüzyılda ünlü hekim Charcot’nun arkadaşı Joseph Jules Babinski belirlemiştir. Buna göre:
• Bir kişi istemezse hipnoz uygulanamaz.
• Hipnoz uygulanan kişi hipnoz oturumu sırasındaki olayları belleğine kaydeder.
• Hipnoz altındaki kişinin bilinci açıktır.
• Hipnozdaki kişiler denetimlerini bütünüyle yitirmezler; inançlarına ve ahlaki değerlerine ters düşen eylemleri yapmaya yöneltilemezler.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra hipnoza ilgi yeniden canlandı. 1948’de İngiltere ve ABD’de hipnozla ilgilenen dernekler kuruldu. İngiltere ve ABD’de tıp kuruluşları 1950’lerde hipnozu resmen tanıdılar.
Nasıl Yapılır ?
Hipnoz sırasında hastanın kolayca yoğunlaşabileceği bir atmosferin yaratılması çok önemlidir. Birey bazı telkinlerle hipnoza hazırlanır. Örneğin bakışını bir noktaya dikmesi ya da göz kürelerini yukarıya döndürmesi istenir.
Hipnozda derinliğe göre değişen üç aşama ayırt edilir: Hafif hipnozda yalnızca hareketlerde değişiklik görülür; hareketler artabilir ya da azalabilir. Orta dereceli hipnozda hareket değişikliklerinin yanı sıra, duygusal değişiklikler ve kısmi bellek yitimi söz konusudur; ayrıca hipnoz altındaki kişinin bazı basit komutları geç algıladığı fark edilir. Derin hipnozda görme, işitme ve dokunma var sanıları, zaman algısında bozulma, geçmişe dönüş (regresyon), hatırlama yeteneğinin artması (hipermnezi) ya da seçici bellek yitimi, derin uyuşma görülebilir. Hipnozda geçmişe dönüş özel bir önem taşır. Hipnozda kişinin geçmişini yeniden yaşaması iki farklı biçimde ortaya çıkabilir: Bunlardan biri, kişinin geçmişini yeniden yaşarken bilincini ve kişiliğini koruması öteki ise geçmişteki kişilik özelliklerini yeniden benimsemesidir (örneğin, çocuksu konuşma). Hipnoz ile “geçmişe dönüş” hekime hastanın kişiliğinin oluşum dönemlerini inceleme, kişilik yapısının ruhsal ve duygusal bileşenlerini tanıma olanağı sunduğundan psikiyatride tanı ve tedavi açısından büyük önem taşır.
Ne İşe Yarar ?
Uygulamada hipnoz, psikoterapiye iki yönden yararlı olabilir: Bunlardan birincisi hastanın kendi bedeni üzerindeki denetim gücünü artırması, ikincisi ise bastırılmış duygu ve düşüncelerin açığa çıkmasını kolaylaştırmasıdır. İlk durumda kişi, hipnozda aldığı komutları uygulayarak ruhsal-duygusal dengesi için yararlı davranışlar kazanabilir. Örneğin hipnoz aracılığıyla kişinin hoşlanmadığı bir tikten kurtulması sağlanabilir.
İkinci durumda hipnozla elde edilen çağrışımlardan ve hastanın geçmişini hatırlamasından yararlanarak psikoterapi açısından büyük önem taşıyan bilgiler elde edilebilir. Hipnoz yararlı özelliklerinin yanı sıra birçok yan etkisi olan bir yöntemdir. Bu nedenle konunun uzmanı, nitelikli psikoterapistlerce uygulanmalıdır.
Uygulayanın Nitelikli Olması Gerekir
Kurallara uyulduğu ve uzman biri tarafından yapıldığında tedavi amacıyla uygulanan hipnozun herhangi bir tehlikesi yoktur. Hipnozu yapan uzman biri olmadığında çeşitli sakıncalar ortaya çıkabilir.
Uzman tarafından doğru bir biçimde uygulandığında elde edilen olumlu sonuçlara karşın, hipnozun nevroz, depresyon, psikosomatik rahatsızlıklar (baş ağrısı, spastik kolit, iktidarsızlık, şişmanlık, zayıflık vb.), madde bağımlılığı (alkolizm, sigara), kekemelik vb. tedavisinde kullanılmasına karşı bir güvensizlik vardır. Bu güvensizliğin nedeni hipnozun alışılagelmiş tedavi yöntemlerinden farklı bir yol izlemesidir.
Hipnoza çok benzeyen bazı tedavi yöntemleri geliştirilmiştir. Bunların başında hipnoza en yakın yöntem olarak kabul edilen kendi kendine telkin gelir. Adından da anlaşılabileceği gibi bu yöntemde kişi kendi kendine telkin yoluyla bedensel ve ruhsal sorunlarından kurtulmaya çalışır. Bu yöntemin önde gelen savunucularından Fransız eczacı Emile Coue (1857-1926) hastaların kendi kendine telkinle tedavi edilebileceğine ve bu yöntemin başarı yüzdesinin yüzde 97 dolayında olduğuna inanıyordu
selam arkadaşlar paylaşımın inanılmaz çok hoşuma gitti, teşekkürler
Selamlar siteniz vallaha dikkat çekici, saolun
merhaba arkadaşlar paylaşımın valla iyi, saolun