Kanser Hastasının Hastalığını Kabullenmesi
Kanser hastasının hastalığını ve onun gerektirdiği tedavileri kabullenmesinde çevrenin moral desteği çok önemlidir. Hastanın ölüm düşüncesine alışmasında da çevresindekilerin önemi yadsınamaz. Bu durumda aile bireylerine ve hekimlere, hastanın korku ve sıkıntılarını gidermede büyük görevler düşer: Hastanın bütünüyle umutsuzluğa kapılmasını önlemek için çaba harcamaktan kaçınılmamalıdır.
Tedaviye Karşı Farklı Direnç Düzeyleri
Çeşitli sarsıcı olaylarda olduğu gibi, tedaviyle ilgili karar da hastanın benliğinde bir ikiliğe yol açar. İlişkiler ya da duygular düzeyinde rahatsızlıklar varsa, bu ikilik daha da belirginleşir.
“Us” ile “bilinçaltı” arasındaki ikilemi yansıtan bu ikilik, gerçek ile düş arasında büyük bir kararsızlık yaratır.
Gerçekçi benlik gerçeğin verilerine, hastalığın us yoluyla algılanmasına ve karar verilmiş ya da uygulamaya konmuş tedavi süreçlerine tutunur. Bu benlik tedavi nesnesi olarak tıbbi tedavilere güvenir. Oysa hayalci benlik “tedavi edilemeyen” ya da “affetmeyen” hastalığı algılayan bilinçaltına bağlı ölüm hayalleri üzerinde durur. Hekimin saptamış olduğu tedavilere ve tedavi amaçlarına bilinçaltına dayalı bir tepki göstererek tedaviye karşı direnir.
Psikoterapik girişim, sanılanın tam tersine gerçekçi benliğin enerjisini bir araya toplamaktan çok hayalci benliği zayıflatmaya yönelik olmalıdır. Çünkü gerçek benliğin akılcı reaksiyona tepkilerini düzenlemek, hayalci benliğin ürünü olan hayalleri etkisiz hale getirmekten ya da zayıflatmaktan daha zordur.
Hayalci benliğin genel bütünlük üzerinde etkisini sınırlandırmak için bazı “amaçların” saptanması uygun olabilir: Hasta duygusal, iş yaşamına ilişkin ya da toplumsal uyanlarla güdülendirilebilir.
Yıkıcı hayaller az ya da çok düzeyde kalıcı olabilir. Bu noktada hayallerin köklerinin ilk çocukluk çağında yattığını ve bir hastada canlılık kazanmasının büyük ölçüde psikolojik önem taşıyan gerileme mekanizmalarının varlığına işaret ettiğini anımsamak gerekir.
Tedavinin Ara Evresi
Tedavinin gelişimi genellikle hastanın verdiği ruhsal tepkilere koşut bir seyir gösterir. Tedavi ilerledikçe benliğin çözülmesiyle birlikte (tedaviler çoğu kez uzun zaman gerektirir) yukarıda sözü edilen “amaçların” önemi de o ölçüde artar.
Tedavinin kilit döneminde hasta, sorunlarını dile getirmeye başlar ve etkileşime girdiği her hekimle iyileşme olasılıklarını gerçekleştirmeye çalışır. Bu tipik bir davranıştır; hastalığın ve tedavinin algılanmasında nesnel özelliklere göre öznel özelliklere öncelik vererek, psikolojik bakımdan kişiliğin çözülmesini ifade eder.
Yıkıcı hayaller çok etkili olmaya devam eder. Gerçekçi benlik çoğu kez bunların geçişine izin vermek zorunda kalır. Genellikle uygulanan tedavinin tam bir dengesinin sağlandığı bu evrede, ifade edilmiş bir gerileme davranışı açıkça gözlenebilir. Bu davranış tedavi sürecini potansiyel anlamda yok edebilecek ya da en azından etkileyecek güçtedir.
Her hastalık hastada belirli ölçüde bir gereksinimi ifade eden, başkalarına güvenme ve çevreden (uzman kişiler ve/ya da aile bireyleri) bakım görme isteğine yol açar. Bu arada kişiyi “etkileyen gerileme süreci, çevre tarafından büyük ölçüde güçlendirilir. Gerileme ve buna bağlı olarak hastada ortaya çıkan edilgen davranış, yalnızca hastalığın varlığıyla değil, aynı zamanda hastaya bakan kişilerin tutumuyla da haklı çıkarılır. Hasta birinci durumda “Hastayım, benimle ilgilenmek zorundasınız”, ikinci durumda ise “Benimle ilgilendiğinize göre, demek ki ben gerçekten hastayım” diye düşünür. Bu durum, hastalığın yarattığı olası ikincil rahatsızlıkların hasta tarafından kabul edilmesi ve yaşam niteliği üzerinde yaptığı büyük etkilerle, gerçekleşmiş iyileşmeyi bile bozabilecek bir kısırdöngü oluşturur.
• Hastane dönemi – Hastanede yatma döneminde hastanın kaygıya bağlı olarak verdiği tepkiler, hastanın yatırıldığı hastanenin türüyle ilişkilidir. Genel bir hastaneye yatırılan hasta, geniş kapsamlı bir hastalık korkusunun etkisindedir. Buna karşılık bir “kanser tedavi merkezine yatırılan hastanın kaygısı çok fazladır. Üzerine “kanserli” etiketinin yapıştırıldığını hisseder. Hastaneye yatırılan kanser hastasında bilinç düzeyinde reaksiyona dönük dinamikler gözlenir: Hastalık bilincine bağlı olarak davranışlarını değiştirme, geleceğe yönelik planları terk etme, çalışma gücünü yitirme, duygusal ve cinsel ilişkilerde etkin bir rol konusunda kuşkular duyma. Bilinçaltında ise hayalci benliğin devreye girmesiyle ölüm, ayrılık, terk edilme, gerileme ve güç kaybı duygularında bir belirginleşme kaydedilir.
Hastaneye yatırılan hastadaki psikolojik reaksiyonlara karşı hem olumlu, hem de olumsuz etmenler harekete geçer. Başlangıçta olumsuz etmenler ağır basarken, daha sonraları tam karşıtı bir durum izlenir. Olumsuz etmenler arasında aileden uzaklaşma, yalnızlık ve terk edilme duygusunun güçlenmesi ve hastane ortamının rahatsız edici yönleri (kötü sonla biten başka olgulardan haberdar olma) sayılabilir. Hasta hastaneye yattığı ilk günlerde kaygılıdır; hekim ve hemşirelerin her sözüne ve her hareketine hemen bir yorum,getirerek her uyarıya özel bir dikkat gösterir. Genellikle birkaç gün sonra iç sıkıntısının yerini savunma mekanizmaları alır ve olumlu etmenler kendini göstermeye başlar. Hasta sağlık personeline karşı daha fazla güven besler ve belirli ölçüde bir bağımlılık duygusu içine girer.
Bunu izleyen dönemde akılcı kılma, yani rasyonelleştirme süreci gelişir. Hasta uygulanacak girişim ve tedavileri kabul eder. Patolojik durumunu daha kabul edilebilir hale getirerek akılcı kılar. Bunu “aile yakınları arasına geri dönme”, “uygulanacak girişimlere razı olarak çocukları için yeniden sağlığa kavuşma” biçiminde ifade eder. Öte yandan “kötü” şeyleri işitmemek ve akıldan kovalamak biçiminde güçlü bir bilinçaltı istek gösterir.
Akla uygun kılma mekanizması yoluyla cerrahi girişim belli ölçüde kabul edilir. Ama hastada kaygı, iç sıkıntısı ve vücut görünümünde bir değişiklik düşüncesinin yarattığı sarsıntı her an ortaya çıkabilir. Bu nedenle hasta bu sarsıntıya karşı hazırlanmalıdır.
Ameliyat sonrası dönem çok kritiktir. Fiziksel iyileşme psikolojik iyileşmeden daha çabuk gerçekleşir. Uğranan değişikliğe bağlı ruhsal sorunların yanında, daha önce hareket halinde olan savunma mekanizmalarında bir çöküş kaydedilir.
• Kemoterapi (ilaç tedavisi) – Kemoterapi, çoğu kez hasta tarafından hâlâ hasta olduğunu ve kendi ayaklan üzerinde duramayacağını hissettiren bir deneyim olarak yaşanır. Hastanın tedaviyi kabul etmesi, biyolojik ve psikolojik etkiler, somatik ve duygusal reaksiyonlar arasındaki etkileşimle ilişkilidir. Hasta gerek fiziksel, gerek psikolojik bakımdan tedavinin en rahatsız edici etkilerini kabul etme eğilimindedir. Kemoterapiye dayanmayı sağlayan güven, hastanın hekimiyle ilişkisinin sağlamlığından kaynaklanır.
Tedavi süresi de göz önüne alınmalıdır. Hasta tedavinin uygulandığı süre boyunca bir bağımlılık duygusuna girer ve kendi hakkında karar verme gücü azalır. Ama hastayla tam anlaşmaya varmadan tedaviyi kesmek, onu daha ağır bir umutsuzluk krizi içine sokar. Hasta kendini terk edilmiş hisseder ve tedavinin kesilişini iyileşme umutlarının sona ermesi olarak algılar.
Son Dönem
Son dönem hekimin söylenmesi çok zor olan “Artık yapacak bir şey kalmadı” cümlesini kullandığı andır. Son dönemdeki hastanın tedavisi tümöre karşı mücadelenin tamamlayıcı bir bölümü olarak ele alındığında, çektiği ıstırabın en kötü yönünü oluşturan tam umutsuzluk ve yalnızlık duygusu büyük ölçüde azaltılabilir ve hatta bazen giderilebilir. Bu tedavi ölüm anına değin hem ağrı ve diğer belirtilerin, hem de heyecanların ve sosyal çevreyle ilgili sorunların kontrol altında tutulmasını kapsar. Aile bireylerinin ve uzman yardımcı sağlık personelinin işbirliğiyle hekim tarafından uygulanır.
Uygun ve doğru bir biçimde bilgilendirilen aile bireyleri daha sonra sevdikleri kişinin tedavisine katılmalıdır. Psikolojik teknikler ve sakinleştirici konuşmalar yoluyla hastaya uygun bir biçimde gerçeği söylemek ve bu arada uğraş, müzik ve fizyoterapi gibi araçlarla dikkatini hastalık belirtilerinden uzaklaştırmak son derece yararlı olacaktır. Uygun bir fırsat yakalandığında, ölümün er ya da geç herkesin başına geleceğini, ama bunun zamanını ya da tam saatini hiç kimsenin bilmediğini hastaya anlatmada yarar vardır. Hastanın psikolojik gereksinimlerine göre yapılacak böyle bir söyleşi sonucunda en tükenmiş umutlar bile yeniden canlanacaktır.
Selamın aleyküm bu web sitesi inanki iyi, twitter da paylaştım